Yağmur, ince ince yağıyordu. Şehir, gri bir battaniyeye sarılmış gibi sessizdi. Sokak lambalarının sarı ışığı, ıslak kaldırımlarda titreyen yansımalar oluşturuyor, rüzgâr arada bir damlaları havaya savuruyordu. İnsanlar şemsiyelerinin altında hızlı adımlarla yürürken, ben yavaşladım. Adımlarım beni bilmediğim bir yere götürüyordu. Dar bir ara sokağa saptım. Bu sokak, çocukluğumdan beri bildiğim ama neredeyse kimsenin uğramadığı bir yerdi. O gün oraya çekildiğimi hissettim.
Köşeyi döndüğümde gördüm onu… daha önce orada olmayan bir dükkân. Küçük ama göz alıcıydı. Kapısında altın harflerle “Zamanın ve Kalbin Aynaları” yazıyordu. Vitrinde farklı boylarda aynalar vardı; gümüş işlemeliler, eski ahşap çerçeveliler, renkli taşlarla süslenmiş olanlar… Kapı aralıktı. İçeriden uzak bir yerden gelen gibi hafif, büyülü bir melodi duyuluyordu.
İçeri girdiğimde loş bir ışık, eski tahta kokusu ve tatlı bir vanilya kokusu karşıladı beni. Tezgâhın arkasında uzun boylu, saçları bembeyaz bir adam vardı. Gözlerinde yılların bilgeliği, sesinde huzur vardı.
— “Demek sonunda geldin,” dedi gülümseyerek.
— “Beni tanıyor musunuz?” dedim şaşkınlıkla.
— “Buraya gelen herkes aradığı şeyi kalbinde taşır. Senin aradığın şey… belli.”
— “Nedir?”
— “Kalbinin en güzel yansımasını görmek istiyorsun. Gel.”
Beni dükkânın arkasına götürdü. Orada, diğer tüm aynalardan farklı, yarım ay şeklinde bir ayna duruyordu. Çerçevesi siyah abanoz ağacından yapılmış, üzerinde gümüş yıldızlar vardı. Adam fısıldadı:
— “Bu sihirli ayna, sana kalbinin en çok görmek istediği şeyi gösterir. Ama gördüğün şey sadece bir görüntü değil, aynı zamanda bir gerçektir.”
Aynanın karşısına geçtim. Önce kendi yansımam vardı. Yağmurdan ıslanmış saçlarım, yorgun gözlerim… Sonra görüntü dalgalandı. İçinden bir ışık yükseldi. Ve o ışığın içinde bir yüz… Onu gördüğümde nefesim kesildi. Yıllardır sevdiğim, ama uzaklarda olan, belki de beni unuttuğunu sandığım o kişiydi.
Kalbim hızla çarpıyordu.
— “Bu gerçek mi?” dedim neredeyse fısıltıyla.
Ayna hafif titredi.
— “Gerçek, kalbinin inandığıdır,” diye cevap verdi o derin ses.
Tam o anda, arkamdan tanıdık bir ses geldi:
— “O zaman neden hâlâ bakıyorsun?”
Arkamı döndüm. Ve oradaydı. Aynada gördüğüm kişi, karşımdaydı. Yağmur saçlarından süzülüyordu ama gözlerindeki sıcaklık tüm soğuğu yok ediyordu. Adımlarımız birbirine yaklaştı. Ellerimiz buluştu.
— “Beni unutmadın mı?” dedim.
— “Unutmak mı? Seni unutmak, nefes almayı unutmak gibi olurdu. Gözümü kapatsam bile yüzün, sesin hep yanımdaydı.”
Birlikte aynaya baktık. Bu kez aynada biz vardık, yan yana, el ele. Ayna parladı, üzerindeki gümüş yıldızlardan biri yere düştü. Adam, “O yıldız, bağınızın mührüdür. Kaybederseniz, yolunuzu kaybedersiniz,” dedi.
Ama hikâye bitmedi.
Bir gece, rüyamda aynayı tekrar gördüm. Bu defa aynada ikimiz değil, ayrı düşmüş hâllerimiz vardı. Aramızda kalın, siyah bir sis… Uyandığımda içimde kötü bir his vardı. Ertesi gün onu gördüğümde yüzünde hafif bir gölge fark ettim.
— “Bir şey mi oldu?” dedim.
— “Bilmiyorum… Sanki biri beni senden uzaklaştırmaya çalışıyor,” dedi.
O an anladım ki ayna, sadece güzellikleri değil, tehlikeleri de gösteriyordu. Dükkânı tekrar bulmamız gerektiğine karar verdik. Yağmurda, rüzgârda aynı sokağa gittik. Bu defa dükkân oradaydı. Adam bizi bekliyordu.
— “Aynanın gösterdiği güzellikler gerçek olduğu gibi, tehlikeler de gerçektir,” dedi.
— “Ne yapmamız gerek?” dedim.
— “Aynanın içine girmeniz. Orada birbirinizi bulmalı ve kalplerinizin ışığını korumalısınız.”
Elini tuttum. “Hazır mısın?” dedim.
— “Senin olduğun her yere hazırım,” dedi.
Aynanın yüzeyi su gibi dalgalandı. El ele adım attık. Birden kendimizi bambaşka bir yerde bulduk. Gökyüzü mor ve mavi tonlarındaydı, yıldızlar çok yakındı. Ama etrafımızda yavaşça çöken siyah bir sis vardı. Sisin içinden fısıltılar geliyordu.
— “O sana ait değil…”
— “Bırak onu…”
Onun elini daha sıkı tuttum.
— “Sakın bırakma,” dedim.
— “Asla,” diye karşılık verdi.
Sis, bizi ayırmaya çalışıyordu. Arada birbirimizi göremez olduk.
— “Sesimi dinle!” dedim.
— “Buradayım!” diye bağırdı.
Karanlığın ortasında bir ışık gördüm. Ona doğru koştum. Ve işte oradaydı, bana doğru koşuyordu. Kucaklaştığımızda sis dağıldı. Ayna bize çıkış kapısını gösterdi.
Geri döndüğümüzde adam, gülümsedi.
— “Artık bağınız sadece gerçek dünyada değil, aynanın dünyasında da mühürlendi. Hiçbir şey sizi ayıramaz.”
O gün anladım ki sihirli aynada gördüğüm en güzel şey sadece o değildi… birlikte yaşadığımız cesaret, fedakârlık ve aşkın kendisiydi.
Hızlı Masal
HizliMasal.com olarak, size en güzel masalları paylaşmaktan gurur duyuyoruz.
© 2025. All rights reserved.
iletisim@hizlimasal.com