Evrenin en sessiz köşelerinden birinde, kimsenin gitmediği, teleskopların bile görmekte zorlandığı derin bir galakside iki yıldız yaşardı. Bu yıldızlardan biri Luma adında altın sarısı bir ışık saçıyordu. Diğeri ise Nocta, mavi ile gümüş arasında parlayan serin bir ışığa sahipti. Luma, sıcak ve neşeliydi; Nocta ise sakin, düşünceli ve biraz da gizemliydi.

Onlar, milyonlarca yıl boyunca yan yana parladılar. Ama hiç birbirlerine dokunamadılar. Çünkü aralarında devasa bir boşluk vardı. O boşluk, karanlık bir toz bulutuyla kaplıydı ve kim bu buluta yaklaşsa, ışığını kaybederdi.

Bir gece, Luma Nocta’ya baktı ve içinden geçenleri tutamadı:
“Nocta… Biz yıllardır yan yanayız ama asla yan yana olamadık. Neden bu boşluğu aşmıyoruz?”
Nocta, yavaşça parladı:
“Çünkü bu boşluk tehlikeli, Luma. Işığımızı kaybedebiliriz. Ve ışığımız olmadan biz var olamayız.”

Ama Luma, cesur bir yıldızdı. Yıllar boyunca hep başkalarına ışık vermişti. Ve şimdi, kalbinin ışığını paylaşmak istediği tek kişi Nocta’ydı.
“Işığımı seninle kaybetmeyi bile göze alırım.” dedi.

Bu sözler Nocta’nın yüreğine dokundu. O an anladı ki, birlikte parlamak için bazen risk almak gerekiyordu.

Bir gece, galaksinin en nadir olayı gerçekleşti: Kozmik Rüzgâr. Bu rüzgâr yıldızları yerinden oynatacak kadar güçlüydü. Luma ve Nocta, bu rüzgârı fırsata çevirmeye karar verdiler.

Luma, ışığını biraz kısarak karanlık toz bulutuna doğru süzüldü. Toz zerrecikleri ona fısıldıyordu:
“Geri dön, yıldız. Yoksa seni yutarız…”

Nocta, arkasından geldi. Ama toz bulutu gittikçe kalınlaşıyordu. Luma, Nocta’nın sesini zor duyuyordu:
“Birlikte olacağız, Luma! Sakın durma!”

Tam o sırada, bulutların derinliklerinden Karanlık Bekçi çıktı. Devasa gölgelerden oluşmuş bu yaratık, yıldızların birleşmesini engellemekle görevliydi.
“Hiçbir yıldız bu sınırı geçemez!” diye gürledi.

Luma, korkmadan cevap verdi:
“Işığımızı paylaşmak istiyoruz. Bu suç değil!”
Bekçi, gülerek:
“Aşk, ışığınızı söndürür. Sonra sadece karanlık kalır.” dedi.

Ama Nocta konuştu:
“Yanılıyorsun. Gerçek aşk ışığı büyütür.”

Karanlık Bekçi, bu sözden etkilenmişti ama görevini bırakmadı. Onlara bir sınav sundu:
“Geçmek istiyorsanız üç görevi tamamlayacaksınız. Başaramazsanız sonsuza kadar ayrı kalırsınız.”

İlk görev, Sessizlik Kuyusundan geçmekti. Bu kuyu, tüm sesleri yutardı. İçinde konuşamaz, sadece kalbinle duyabilirdin. Luma, sessizlikte yönünü kaybetti. Ama Nocta, ışığını hafifçe titreterek ona yol gösterdi. Onlar konuşmadan, sadece ışık sinyalleriyle anlaşarak kuyudan çıktılar.

Karanlık Bekçi uzaktan izliyordu ve fısıldadı:
“İlk görevi tamamladılar… ama diğerleri daha zor olacak.”

İkinci görev, Zamanın Aynasının önünden geçmekti. Bu ayna, ona bakanlara en korktukları geleceği gösterirdi.

Luma aynaya baktığında, Nocta’nın ışığını kaybetmiş, karanlığa gömülmüş olduğunu gördü. Gözleri parladı, ama korkusunu yendi:
“Bu görüntü gerçek olmayacak. Çünkü ben seni hep koruyacağım.”

Nocta aynaya baktığında ise Luma’nın bir gün başka bir galaksiye sürüklendiğini gördü. Ama o da kararlıydı:
“Sonsuza kadar peşinden gelirim.”

Bu cesur sözler, aynanın gücünü kırdı. Onlar ikinci görevi de başarmıştı.

Son görev, Işıksız Geceyi aşmaktı. Bu gece, bütün galaksinin ışıkları söner ve yıldızlar görünmez olurdu. Yön bulmak imkânsızdı.

Luma, Nocta’nın elini tutmak istedi… ama yıldızların eli olmazdı. Bunun yerine, kalplerinden yayılan ışığı birleştirdiler. Bu ışık çok zayıftı, ama yetti. Onlar birlikte, karanlığın içinden çıkmayı başardılar.

Karanlık Bekçi önlerinde belirdi. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı:
“Tebrikler… Siz, ışığınızı kaybetmeden birleşebildiniz. Demek ki gerçek aşk karanlığı bile aşar.”

Ve bulutlar yavaşça dağıldı.

Luma ve Nocta, sonunda yan yana geldi. Işıkları birleşti ve galaksinin en güzel görüntüsü oluştu. Onlar artık ayrı iki yıldız değil, birbirinin etrafında dönen bir çift oldular.

O günden sonra, gökyüzüne bakan herkes o iki yıldızı görür ve şöyle derdi:
“Bak, aşkın ışığı orada parlıyor.”

Ve Luma ile Nocta, milyarlarca yıl boyunca, sonsuz bir dansla birbirlerinin etrafında dönmeye devam ettiler. Çünkü bazı aşklar, zamanın bile ötesindedir.