Bir varmış bir yokmuş... Güneşin sarıya boyadığı bir köyde, Yusuf adında bir çocuk yaşarmış. Yusuf, sessiz, hayal kurmayı seven ve geceleri en çok yıldızlara bakan bir çocukmuş. En büyük merakı ise rüyalarmış. Çünkü annesi ona şöyle dermiş:
— “Yusuf’um, bazen rüyalar Allah’ın hediyesidir. Gönlü temiz olanlara özel sırlar taşır.”

Yusuf bir gece yastığına başını koymuş ve dua etmiş:
— “Allah’ım, kalbimi temiz tut. Beni güzel rüyalara misafir et.”

O gece Yusuf öyle bir rüya görmüş ki... Gözlerini açtığında kendini bambaşka bir yerde bulmuş: Uçsuz bucaksız bir bahçede... Çiçekler konuşuyor, kuşlar melodilerle ayet okuyormuş. Gökten altın ipliklerle inen yıldızlar, Yusuf’un etrafında dans ediyormuş.

Birden, karşısında beyazlar giymiş nur yüzlü bir genç belirmiş. Yusuf şaşkınlıkla sormuş:
— “Sen kimsin?”
Gülümseyerek cevaplamış:
— “Ben senin ismini taşıyan büyük bir peygamberin hatırasıyım. Adım da Yusuf. Hoş geldin rüyalar diyarına.”

Yusuf gözlerini kocaman açmış:
— “Gerçekten Hz. Yusuf musun?”
— “Ben onun rüyalarındaki temsiliyim. Rüyalar bazen hakikatin kapısıdır. Tıpkı benim gördüğüm gibi.”

Yusuf heyecanla sormuş:
— “Sen de rüyalar mı görürdün?”
— “Evet. Bir gün, on bir yıldızın, güneşin ve ayın bana secde ettiğini gördüm. Bu rüya bana bir gün Rabbimin büyük işler nasip edeceğini gösterdi. Ama bu yolda sabır, sabır ve yine sabır gerekiyordu.”

Yusuf birden gökyüzüne bakmış. Gerçekten de yıldızlar ona selam verir gibi parlıyormuş.
— “Peki bana da böyle bir rüya nasip olur mu?”
— “Senin rüyan zaten bu, küçük Yusuf... Bu rüya seni iyiliğe, doğruluğa ve Allah’a yakınlığa götürsün diye gönderildi. Ama unutma: Her rüya güzel değildir; sadece kalbi temiz olanın rüyası parlak olur.”

Sonra büyük Yusuf elini uzatmış. İki Yusuf birlikte yürümeye başlamış. Önlerine üç kapı çıkmış.
İlk kapının üstünde yazıyormuş: “Sabır Kapısı”
İkincisinde: “Güven Kapısı”
Üçüncüsünde ise: “İkram Kapısı”

Büyük Yusuf demiş ki:
— “Bu üç kapı, hayat yolunda karşına çıkacak. Sabırla açarsan, Allah kalbini genişletir. Güvenle yürürsen, insanlar seni sever. İkram edersen, Allah da sana karşılığını verir.”

Küçük Yusuf birinci kapıyı açmış. İçeride dikenli yollar, zor sorular, anlaşılmaz olaylar varmış. Ama her birini geçtikçe kalbi rahatlamış.
İkinci kapıda karanlık bir orman varmış ama Yusuf inancıyla yürümüş ve sonunda ışığa ulaşmış.
Üçüncü kapıda ise yemek dolu sofralar, paylaşılan tebessümler varmış. Yusuf orada gördüğü herkese bir parça ikram etmiş. Her verdiğinde sofra biraz daha büyümüş.

Tam o anda büyük Yusuf şöyle demiş:
— “Rüyalar sana kendini tanıman için bir aynadır. Sen sabreden, güvenen ve ikram eden olursan, Allah seni özel bir yola koyar. Ve unutma, en güzel rüya, uyanınca güzel insan olmaktır.”

O sözlerle birlikte rüya yavaş yavaş silinmiş. Yusuf gözlerini açtığında sabah olmuştu. O gün Yusuf, yatağından kalkar kalkmaz abdest almış, sabah duasını etmiş. Kalbi pırıl pırılmış.

Ve annesine demiş ki:
— “Anneciğim, ben çok özel bir rüya gördüm. Bence Allah bize sabır, güven ve ikramı öğretiyor.”

Annesi gözlerinden Yusuf’un ne kadar büyüdüğünü anlamış ve başını okşamış:
— “Yusuf’um, bu dünyada herkes bir rüya yürüyüşündedir. Senin yolun da ışıkla dolu olsun inşallah.”

O günden sonra Yusuf, gördüğü rüyayı kimseye anlatmamış ama her gün sabırla, güvenle ve iyilikle yaşamaya çalışmış. Çünkü biliyormuş ki en güzel rüya, insanın güzel bir kalple yaşamasıdır...