Uzakların ötesinde, yemyeşil ormanların, uçsuz bucaksız vadilerin ve berrak derelerin arasında, Doğaçay adında küçük, huzurlu bir köy vardı. Bu köyde yaşayanlar doğayla öylesine uyum içindeydi ki, ağaçların fısıldadığı sırları dinler, rüzgarın getirdiği mesajları anlarlardı. Doğaçay Köyü’nün çocukları da bu sevgiyle büyür, doğanın dilini öğrenirlerdi.
Bu köyde üç yakın arkadaş vardı: Elif, Deniz ve Can. Elif, doğa ve bitkiler hakkında bilgisiyle tanınırdı. Annesinden öğrendiği eski şifalı bitkileri bilirdi. Deniz, kasabanın en cesur çocuklarından biriydi. Yeni şeyler denemeyi, maceraya atılmayı severdi. Can ise zeki ve mantıklıydı; planlar yapar, sorunları çözmek için düşünürdü.
Bir gün köyün dışında yaşayan yaşlı dede, ormanın derinliklerinden gelen garip sesler duyduğunu söyledi. Kuşların şarkıları sustu, derelerin suları azaldı, ormanın kalbinde huzursuzluk vardı.
Elif, Deniz ve Can, hemen durumu öğrenmek için yola koyuldular. Yola çıkmadan önce anneleri, babaları ve köyün bilgesi onlara öğütler verdi: “Doğaya saygı gösterin, dikkatli olun ve birlikte hareket edin.”
Çocuklar yanlarına su, yiyecek, pusula ve küçük bir defter aldılar. Elif bitkileri not edecek, Deniz yolları keşfedecek, Can ise her şeyi planlayacaktı.
Ormanın derinliklerine ilerledikçe, her şey değişiyordu. Kuşların cıvıltısı yerini sessizliğe bırakmıştı. Ağaçların bazıları sararmış, yaprakları dökülmüştü. Toprak kurumuş, bazı hayvanlar gözden kaybolmuştu.
Deniz, “Burada bir şey yanlış,” dedi. “Birileri doğaya zarar veriyor olmalı.”
Elif, yere eğilip bitkilere baktı. “Buradaki toprak bile sağlıklı değil. Belki de zehirleniyor.”
Can, haritasına baktı ve bir yer işaretledi. “Ormanın kuzeyinde yeni bir kamp alanı var. Bence oraya gidip kontrol etmeliyiz.”
Yolculuk zorluydu. Dikenler, çalılar ve kayalar arasında ilerlerken, birden uzaklardan motor sesleri duyuldu. Çocuklar gizlenip sesin geldiği yere baktılar. İzinsiz ağaç kesen birkaç adam ormanda ağaçları devirmekteydi. Etraf çöplerle dolmuş, hayvanların yuvaları yok olmuştu.
Elif gözleri doldu. “Burası bizim yuva, buraya zarar veremezler!”
Deniz, “Biz bir şey yapmazsak, orman tamamen yok olacak!” dedi.
Can sakin bir sesle, “Önce köydekilere haber vermeliyiz. Yardım lazım.”
Çocuklar hızla köye döndüler. Köy meydanında toplanan halka durumu anlattılar. Köyün yaşlıları, gençleri ve çocukları hep birlikte hareket etmeye karar verdiler. Elif, bitkilerin zarar görmemesi için nasıl tedbirler alınacağını anlattı. Can, ağaç kesenlerin kampını harita üzerinde gösterdi. Deniz ise ormanda nöbet tutacak ekipler organize etti.
Ama sorunlar burada bitmedi. Ormanda bir gece fırtına çıktı. Rüzgar ağaçları sallıyor, yağmur selleri getiriyordu. Çocuklar ve köylüler, ormandaki zarar gören alanlarda nöbet tuttular, birbirlerine destek oldular.
Fırtına sonrası, köylüler ormanı temizlemeye başladı. Yeni fidanlar dikildi, toprak iyileştirildi. Elif annesinden öğrendiği eski yöntemlerle bitkilerin iyileşmesi için doğal karışımlar yaptı. Can ve Deniz, gençlerle birlikte sulama kanalları kurdular.
Zamanla, Doğaçay Köyü yeniden yeşermeye başladı. Hayvanlar geri döndü, kuşların şarkıları yükseldi. Ama Elif, Deniz ve Can, doğanın korunmasının asla bitmeyen bir görev olduğunu biliyorlardı.
Onlar sadece doğayı korumakla kalmadılar, köyün diğer çocuklarına da doğa sevgisini aşılayan eğitimler verdiler. Herkesin doğaya nasıl saygı göstereceğini anlattılar.
Böylece, Doğaçay Köyü, doğayı koruyan kahraman çocukların sayesinde hem kendine hem de dünyaya örnek oldu. Ve herkes anladı ki doğa sadece yaşanacak bir yer değil, aynı zamanda korunması gereken bir emanettir
Hızlı Masal
HizliMasal.com olarak, size en güzel masalları paylaşmaktan gurur duyuyoruz.
© 2025. All rights reserved.
iletisim@hizlimasal.com