O gün okuldan eve geldiklerinde gökyüzü, akşamüstü güneşinin altın ve turuncu tonlarıyla boyanmıştı. Ev, pencerelerden giren yumuşak ışıkla sıcacık görünüyordu. Bahçedeki erik ağacının dalları rüzgârla hafifçe sallanıyor, yaprakların hışırtısına uzaktan gelen kuş sesleri eşlik ediyordu. Mutfaktan taze nane çayı ve fırından yeni çıkmış tarçınlı kek kokusu yayılıyordu. Ev, kışın soğuk günlerine veda eden baharın ilk akşamlarından birinin huzurunu taşıyordu.
Ama bu huzurun içinde garip bir hareketlilik vardı. 14 yaşındaki Melis, yemek masasından kalkar kalkmaz elinde telefonuyla odasına çekilmişti. Normalde akşamüstleri kardeşi Defne’yle birlikte oturup müzik dinler, film izler ya da defterlerine çizim yaparlardı. Ama bu kez kapı sessizce kapanmış ve içeriden fısıldaşmalar gelmeye başlamıştı.
Defne, koridorda yavaşça yürüyerek ablasının odasının kapısına yaklaştı. Kapının altından ince bir ışık sızıyor, içeriden kağıt hışırtısı, hafif kahkahalar ve arada fısıldanan sözler duyuluyordu. Kulak kabarttığında Melis’in net sesi geldi:
— “Tamam, yarım saat içinde başlıyoruz. Mumları hazır ettim. Yıldızları tavana asacağım.”
Mumlar? Yıldızlar? Başlıyoruz mu? Defne’nin aklında yüzlerce soru belirdi. Kapıyı usulca tıklattı. Melis, bir an sessiz kaldı, sonra kapıyı hafif araladı.
— “Defne… sen niye buradasın?”
— “Ben sadece… bir bardak su alacaktım,” dedi Defne ama gözleri merakla ablasının odasının içine kaydı.
Odanın içinde yerde yumuşacık renkli yastıklar, köşelerde renkli kağıt fenerler, tavana asılıp sarkan parıltılı kâğıt yıldızlar vardı. Masanın üzerinde cam kavanozların içinde yanmaya hazır mumlar, bir tepside patlamış mısır ve çikolata kaplı çilekler duruyordu.
Melis, kardeşinin bakışlarını fark edip gülümsedi.
— “Bu gece küçük bir parti yapıyorum. Ama anneyle babam bilmemeli.”
— “Parti mi?” Defne’nin sesi heyecanla yükseldi.
— “Evet. Kardeşler Gecesi. Sınıf arkadaşlarım geliyor, herkes en az bir kardeşini getirecek. Kurallarımız var: Telefon yasak, sıkılmak yasak, ve herkes en garip aile anısını anlatacak.”
Defne’nin yüzü sevinçten parladı.
— “Ben de gelebilir miyim?”
Melis önce tereddüt etti ama sonra yavaşça başını salladı.
— “Tamam, ama bu geceyi unutamayacağına eminim.”
Yarım saat içinde Melis’in odası bir masal diyarına dönmüştü. Renkli ışıklar duvarlarda dans ediyor, mumlar sıcacık bir parıltı yayıyordu. Pencereden giren yağmurun hafif sesi, içerideki kahkahalara karışıyordu. Arkadaşlar gelmeye başladığında oda, minik bir festival alanı gibi olmuştu.
Parti, komik hikâyelerle başladı. Defne önce biraz çekingen davransa da ilk anlattığı “annemin pasta yaparken yanlışlıkla tuz koyması” hikayesi o kadar güldürdü ki herkes yere yattı. Sonra yastık savaşı başladı; yastıklar havada uçuşuyor, gülüşler tavana çarpıp geri dönüyordu.
Derken ışıklar bir an titreşti… ve söndü. Oda bir anda zifiri karanlık oldu. Yağmur damlalarının sesi daha yüksek gelmeye başlamıştı. Herkes kısa bir an sustu. Melis, Defne’nin elini tuttu.
— “Korkma, bu da partinin bir parçası.”
Telefon ışıkları açıldı. Herkes pencereye koştu. Dışarıda gökyüzü gri tonlarda parlıyor, yıldırım uzaklarda şimşek gibi dans ediyordu. Yağmur damlaları camdan süzülürken içerideki sıcaklık herkese güven veriyordu.
Melis yavaşça kardeşinin omzuna yaslandı.
— “Bak Defne, bazen en güzel anlar planladıklarımız değil, kendiliğinden olanlardır.”
O an, tüm parti sustu, sadece yağmurun sesi vardı. Sonra bir kahkaha patladı ve herkes tekrar eğlenmeye başladı. Karanlıkta mumlar yakıldı, gölgeler duvarlarda dans etti. O gece, yağmurun sesi ve kahkahalar birbirine karıştı.
Sabah olduğunda herkes yorgun ama mutluydu. Defne, ablasına sarıldı.
— “Bu geceyi asla unutmayacağım.”
Melis gülümsedi.
— “O zaman her yıl yaparız. Bu bizim kardeşlik geleneğimiz olsun.”
Ve o günden sonra, Ablamın Gizli Gece Partisi, yağmur yağsa da fırtına çıksa da her bahar tekrarlandı.
Hızlı Masal
HizliMasal.com olarak, size en güzel masalları paylaşmaktan gurur duyuyoruz.
© 2025. All rights reserved.
iletisim@hizlimasal.com