Kutup sabahları bambaşka olurdu. Gökyüzü, gece boyunca parlayan yıldızların ardından usulca pembeye, turuncuya boyanırdı. Ufukta yükselen solgun güneş, buzulların üzerinde pırıl pırıl ışıldar, kar taneleri rüzgârla birlikte havada dans ederdi. Sessizlik o kadar huzurluydu ki, uzaktan gelen fok balıklarının “aouu” sesleri bile bir şarkı gibi kulağa hoş gelirdi. Yerde ise ince bir kar tabakası, sanki yeni serilmiş bembeyaz bir battaniye gibi her şeyi örtmüştü.

İşte bu masalsı sabahın ortasında, minik patilerini karın içine gömerek yürüyen sevimli bir penguen vardı: Penguen Pipo. Pipo’nun tüyleri pamuk gibi yumuşacıktı, gagası turuncu renkte parlıyordu. Ama onu diğer penguenlerden ayıran şey, gözlerindeki kocaman parıltıydı. Çünkü Pipo’nun bir hayali vardı… Hem de çok büyük bir hayal: Kendi buzdan kalesini yapmak!

Sıradan bir iglo değil… Pipo’nun hayalindeki kale, yüksek kuleleri olan, pencerelerinden ışık süzülen, kapısına buzdan köprü kurulan kocaman bir yapıydı. İçinde oyun salonu, balık dolapları, hatta penguenlerin kayabileceği uzun buz kaydırakları olacaktı.

O sabah en yakın arkadaşı Fok Lika, kıyıya yanaşıp kafasını sudan çıkardı:
— “Pipo! Yine mi o hayalin peşindesin?”
Pipo gururla gülümsedi:
— “Evet Lika! Eğer yapabilirsem, bu kale tüm kutupta eşi benzeri olmayan bir yer olacak.”
— “Ama bu çok zor bir iş. Tek başına yapamazsın,” dedi Lika, endişeyle.
— “Belki… ama denemeden bilemem,” diye karşılık verdi Pipo.

Pipo bütün gününü buz blokları arayarak geçirdi. Buzulların arasına daldı, denizin donmuş kenarlarından kocaman parçalar kopardı. Bazen patileri üşüyordu ama hayalini düşününce sıcacık hissediyordu. Birkaç gün boyunca kuleyi yükseltti, pencere boşlukları açtı. Ama kutupta hava sertti; bir gece çıkan fırtına, Pipo’nun kulelerinden birini yıktı. Sabah olduğunda yerde dağılmış buz parçalarını gören Pipo’nun yüzü düştü.

O sırada yaşlı martı Marto yanına kondu.
— “Pipo, bazen en sağlam yapılar bile tek başına ayakta durmaz. Dostların yardımıyla kurarsan, o zaman gerçekten kalıcı olur,” dedi.
Pipo düşündü… belki de haklıydı.

Ertesi gün, Pipo kolonideki tüm hayvanlara seslendi:
— “Arkadaşlar! Gelin birlikte, kutuptaki en büyük buz kalesini yapalım. Bu sadece benim değil, hepimizin evi olsun!”
Önce herkes şaşırdı ama sonra gülümseyerek kabul ettiler. Kutup tilkileri buz taşımaya başladı, martılar çatılara tüylerle süsleme yaptı, foklar denizden dev buz levhaları getirdi.

Günler geçti, kale yavaş yavaş yükseldi. Kuleleri gökyüzüne doğru uzanıyor, pencerelerden güneş ışığı girince buz duvarlarında renkli kristaller oluşuyordu. Büyük salonun ortasında uzun bir buz kaydırağı vardı; çocuk penguenler orada kahkahalar atarak kayıyordu.

Kalenin tamamlandığı gün, Pipo gözleri dolu dolu arkadaşlarına baktı:
— “Bu kale, dostluğun ve dayanışmanın eseri. Hep birlikte başardık.”
Lika da gülümsedi:
— “Gerçek bir kale, sadece buzdan değil; dostluktan yapılır.”

O günden sonra Buzdan Kale, kutupta bir buluşma noktası oldu. Her kış festivalinde, kar taneleri kulelerden süzülürken Pipo en önde durur, gülümseyerek herkese sıcak bir selam verirdi.