Bahar iyice yüzünü göstermişti. Evimizin bahçesinde erik ağacı çiçeklerle dolmuş, dallarına konan kuşlar sabahları öyle bir şarkı söylüyordu ki, insanın uykusu en tatlı yerinde bölünse bile gülümsemeden duramıyordu. Güneş, mutfak penceresinden içeri sızıyor, masanın üzerindeki çaydanlığın buharını altın rengine boyuyordu.
Ben (Mert, 12 yaşında), ablam Elif (14 yaşında) ve küçük kardeşimiz Can (6 yaşında) kahvaltı yapıyorduk. Can her zamanki gibi ekmeğini reçele fazlaca bandırmış, yüzünü kıpkırmızı çilek lekelerine boyamıştı. Ablam Elif ise kitap okurken bir yandan da çayını karıştırıyordu. O sırada bahçeden Pati’nin havlaması geldi. Ama bu normal havlamalarından değildi; daha kısa, aralıklı ve uyarı verir gibi bir tondaydı.
— “Pati bir şey buldu,” dedim, sandalyemden kalkarak.
Can hemen ayağa fırladı:
— “Bekleyin, ben de geliyorum!”
Bahçeye çıktığımızda Pati kapının önünde duruyordu. Tüyleri hafif kabarmış, gözleri sokak köşesine kilitlenmişti. Biz de o yöne baktık. Gölgeler arasından bir şey hareket etti. Önce bir kedi sandık ama uzun gövdesi ve tüylü kuyruğuyla daha farklıydı. Güneş ışığı bir an yüzüne vurduğunda, altın sarısı gözleri parladı.
— “Bu ne böyle?” diye fısıldadı Elif.
Can heyecanla:
— “Tilki mi bu?”
Ama tilkiden daha iri, köpekten daha inceydi. Sanki bir masaldan çıkmış gibiydi.
Hayvan bizi görünce hemen kaçmadı. Sadece birkaç adım geri çekildi, ama gözlerini bizden ayırmadı. Pati ise ağır adımlarla ona doğru yürüdü. İkisi de birbirini koklar gibi havayı kokladı.
— “Gidip bakalım mı?” dedim.
Elif tereddütle başını salladı:
— “Ama dikkatli olalım. Can, sen yanımızdan ayrılma.”
Yavaş adımlarla yaklaştığımızda hayvanın boynunda ince, deri bir kayış olduğunu gördük. Üzerinde solmuş bir madalyon vardı. Elif madalyonu eline alıp inceledi. Üzerinde eski harflerle yazılmış bir isim ve sayı vardı.
— “Bu… sanki bir adres gibi,” dedi Elif.
Tam o anda hayvan bir ses çıkardı; havlamayla uluma arasında tuhaf bir tınısı vardı. Sonra, başını bir yöne doğru çevirip yürümeye başladı. Pati hemen arkasına takıldı. Biz de peşlerine düştük.
Mahallenin arka tarafındaki patika yola geldik. Yol, eski taş duvarların arasından geçiyordu. Baharın ilk çiçekleri taşların arasından çıkmış, sarmaşıklar duvarları sarmıştı. Yaklaşık on dakika yürüdükten sonra, harabeye dönmüş bir bahçe kapısının önünde durdular.
Kapıdan içeri girdiğimizde, yer yer çökmüş bir kulübe ve içinde eski eşyalar gördük. Duvarlarda hayvan resimleri, köşede ise paslanmış kafesler vardı. Elif madalyondaki adresle buranın uyuştuğunu fark etti.
O sırada kulübenin içinden yaşlı bir adam çıktı. Üzerinde yıpranmış bir mont, başında yamalı bir şapka vardı. Gözleri, hayvanı görünce ışıldadı.
— “Luna… gerçekten sen misin?” dedi, titreyen bir sesle.
Hayvan hemen adamın yanına koştu, başını dizlerine yasladı. Adam, gözleri dolu dolu bize dönerek,
— “Onu haftalardır arıyordum. Nasıl teşekkür etsem bilemem,” dedi.
Biz olayı anlattık. Adam, Luna’nın aslında yıllardır ona arkadaşlık eden özel bir cins olduğunu ve birkaç hafta önce fırtınada kaybolduğunu söyledi.
— “Belli ki sizin köpeğiniz onu eve kadar getirmeye çalışmış,” diye gülümsedi.
Pati’yi gururla sevdim. O an, Pati’nin sadece bizim değil, başkalarının da dostu ve koruyucusu olabileceğini anladım. Adam bize teşekkür olarak eski bir pusula verdi.
— “Bu bana gençliğimde pek çok macerada yol gösterdi. Şimdi sizin olsun,” dedi.
Eve dönerken Can pusulayı inceliyor, Elif ise “Bence bu pusula bize yeni bir macera getirecek,” diyordu. Ben de içimden “Pati varsa zaten macera bizden eksik olmaz,” diye düşündüm.
Hızlı Masal
HizliMasal.com olarak, size en güzel masalları paylaşmaktan gurur duyuyoruz.
© 2025. All rights reserved.
iletisim@hizlimasal.com