Bir zamanlar, ormanın kenarında, çiçeklerle bezeli küçük bir köyde sevimli bir kız yaşarmış. Herkes ona “Kırmızı Başlıklı Kız” dermiş, çünkü annesinin ona ördüğü, başını ve omuzlarını örten, canlı kırmızı renkteki pelerini her gün giyermiş. O pelerin, güneşin batışındaki kızıllık gibi parıldar, uzaktan bakanlar sanki yürüyen bir çilek görürmüş.

Bir sabah, kuş cıvıltılarıyla uyanan Kırmızı Başlıklı Kız’ın annesi ona seslenmiş:
— Tatlım, büyükannen biraz hasta. Ona taze çörekler ve ballı sıcak süt götürür müsün? Ama dikkatli ol, ormandan geçerken yoldan sakın ayrılma!

Kırmızı Başlıklı Kız, sepetini koluna takmış. Sepetin içinde mis gibi kokan çörekler, bal kavanozu ve sıcak süt şişesi varmış. Annesine gülümseyerek,
— Merak etme anne, hemen giderim, demiş.

Ormana girince etrafı bambaşka bir dünyaya dönüşmüş. Ağaçların tepeleri gökyüzüne değecek kadar uzamış, dalların arasından süzülen ışık toprakta altın desenler çizmiş. Çiçekler sabah çiyleriyle parlıyor, kelebekler renkli kanatlarını birer minik fırça gibi çırpıyormuş.

Tam o sırada, gri tüylü, uzun burunlu, sinsi bakışlı bir kurt sessizce yol kenarındaki çalılıkların arasından çıkmış. Ama sesi öyle tatlıymış ki, tehlikeli olduğu belli olmuyormuş.
— Günaydın, küçük hanım… Bu güzel sepet kimin için?

Kırmızı Başlıklı Kız hiç şüphelenmemiş.
— Büyükanneme… Hasta da ondan ona yiyecekler götürüyorum, demiş.

Kurt, içinden sinsi bir plan yapmaya başlamış. Koca dişlerini gösteren hafif bir gülümseme ile:
— Ah ne güzel! Neden ona giderken şu yoldaki kır çiçeklerinden toplamıyorsun? Büyükannen çok mutlu olur.

Kırmızı Başlıklı Kız, çiçekleri görünce dayanamamış. Yola biraz ara verip papatyalar, menekşeler toplamaya başlamış. Bu sırada kurt, sessizce farklı bir patikadan, büyükannenin evine koşmuş.

Büyükannenin kapısını çalmış:
— Ben geldim, Kırmızı Başlıklı Kız, diye seslenmiş.

Yaşlı kadın, sesi biraz garip bulmuş ama kapıyı açar açmaz kurt içeri dalmış. Bir anda olan olmuş: Kurt, büyükannenin pelerini ve gözlüğünü takıp yatağa girmiş.

Kırmızı Başlıklı Kız çiçeklerle dolu sepetiyle eve vardığında kapı hafif aralıktı. İçeri girince şaşırmış:
— Büyükannem, bugün ne kadar farklı görünüyorsun!

Kurt incecik bir sesle:
— Ah yavrum, seni daha iyi görebilmek için!

— Peki ya kolların?
— Seni daha sıkı kucaklayabilmek için!

— Ama kulakların?
— Seni daha iyi duyabilmek için!

— Peki ya… dişlerin?
— SENİ DAHA İYİ YİYEBİLMEK İÇİN!

O an kurt koca bir sıçrayışla yataktan fırlamış! Tam Kırmızı Başlıklı Kız’a atlayacakken kapı gürültüyle açılmış. Ormanda odun kesen cesur bir oduncu, bağırışları duymuş ve baltasıyla içeri koşmuş. Kurt korkuyla pencereye fırlayıp ormanın derinliklerine kaçmış.

Büyükannesi dolaptan çıkarak torununa sarılmış.
— Ah canım, bir daha yabancılarla konuşma, olur mu?

O günden sonra Kırmızı Başlıklı Kız, ormanda yürürken hep yoldan gitmiş, kurtlarla sohbet etmemiş ve büyükannesine gittiğinde her zaman kapıyı dikkatle çalmış.

Ve işte böyle, hem kurt hem de Kırmızı Başlıklı Kız, bu macerayı asla unutamamış.