Bir zamanlar, yeşil tepelerin, bereketli tarlaların uzandığı, nehirlerinin gümüş gibi parladığı bir krallıkta, yoksul bir değirmenci yaşarmış. Değirmenci vefat ettiğinde üç oğluna miras bırakmış: En büyük oğul değirmeni, ortanca oğul eşeği, en küçük oğul ise… sadece bir kedi. En küçük oğul, gözleri üzgün bir şekilde kendi payına düşene bakmış:
— Benim payıma bu mu düştü? Bir kediyle ne yapabilirim ki?
Kedi kuyruğunu hafifçe sallamış, pırıl pırıl sarı gözleriyle ona bakarak gülümsemiş:
— O kadar üzülme efendim. Bana sadece bir çift çizmeyle bir torba ver, gerisini bana bırak.
Delikanlı önce gülmüş ama kedinin ciddiyetini görünce, “Peki,” demiş. Kısa süre sonra kedi, ayağında yepyeni deri çizmeleri, sırtında bir torbayla yola koyulmuş. Tarlalarda, ormanlarda avlanmış, krallığın en lezzetli tavşanlarını, en iri kekliklerini yakalamış. Her avdan sonra saraya gidip bunları krala sunmuş:
— Majesteleri, bunlar efendim Marki de Karaba’nın hediyeleridir, demiş.
Kral, bu zarif hediyelere hayran kalmış ama Marki de Karaba’nın kim olduğunu hiç görmemiş.
Bir gün kedi efendisine dönüp ciddi bir sesle konuşmuş:
— Efendim, artık büyük planımızı gerçekleştirme zamanı geldi. Bugün dereye gidip yıkanacaksınız. Ben de gerisini halledeceğim.
Genç adam şaşkınlıkla:
— Dere mi? Neden?
— Çünkü kral birazdan buradan geçecek. Sizi soylu biri gibi göstereceğiz.
Dere kenarında efendisi suya girince, kedi hızla onun elbiselerini saklamış. Kralın arabası yaklaşınca kedi koşarak önüne çıkmış:
— Majesteleri! Efendim Marki de Karaba boğuluyordu! Giysilerini de hırsızlar çaldı!
Kral hemen arabayı durdurmuş, hizmetçilere emir vermiş:
— Hemen en iyi elbiselerimizi getirin!
Genç adam, kraliyet kıyafetleri içinde bambaşka biri gibi görünmüş. Kral, onu arabasına davet etmiş. Bu sırada kedi, önlerinden geçecekleri köylerde koşuşturuyormuş. Çiftçilere, çobanlara tek tek yaklaşmış:
— Birazdan kral buradan geçecek. Eğer tarlaların, çayırların sahibinin Marki de Karaba olduğunu söylemezseniz, başınıza büyük dertler açılır!
Kral arabadan her geçtiği yerde,
— Bu güzel tarlalar kimin? diye sormuş.
Çiftçiler hep bir ağızdan:
— Marki de Karaba’nın, majesteleri! demişler.
Genç adam, şaşkınlıkla kedinin oyununu anlamaya başlamış.
Sonunda kedi, dev bir kaleye ulaşmış. Kalede yaşayan koca bir dev varmış; sihirle istediği hayvana dönüşebiliyormuş. Kedi, kapıdan içeri girmiş:
— Heybetli efendim, sizin hakkınızda çok şey duydum. Ama öyle büyük yeteneklere sahip olduğunuzdan emin değilim… Mesela bir fareye dönüşebilir misiniz?
Dev gururla gülmüş:
— Tabii ki! Bak şimdi!
Ve bir anda küçücük bir fare olmuş. Kedi de “Tam zamanı,” deyip fareyi yakalayıp bir lokmada yutmuş.
Böylece kale artık boş kalmış. Kedi hızla dışarı çıkmış, kapıda kralın arabası duruyormuş. Kedi eğilerek,
— Majesteleri, burası efendim Marki de Karaba’nın mülkü, demiş.
Kral hem şaşırmış hem de hayran kalmış. Günü bu muhteşem kalede geçirmişler. Prenses, genç adama gülümseyerek:
— Marki, sizin gibi cesur ve nazik birini tanımak ne büyük mutluluk, demiş.
O günden sonra genç adam gerçekten Marki de Karaba unvanını almış, prensesle evlenmiş. Çizmeli Kedi ise sarayın en saygı duyulan danışmanı olmuş. Ama o hâlâ fırsat buldukça çizmelerini giyip maceraya çıkmayı ihmal etmezmiş. Çünkü o, yalnızca zekâsı ve kurnazlığıyla değil, dostuna olan sadakatiyle de krallığın son şansı olmuştu.
Hızlı Masal
HizliMasal.com olarak, size en güzel masalları paylaşmaktan gurur duyuyoruz.
© 2025. All rights reserved.
iletisim@hizlimasal.com