Güneşin altın ışıkları ormanın en yüksek ağaçlarının yapraklarından süzülerek yere düşüyordu. Kuşlar dallarda sabah şarkılarını söylüyor, hafif rüzgâr otların arasından eserek tatlı bir serinlik getiriyordu. Orman, her zamanki gibi hayat doluydu ama bütün hayvanlar kimin gerçek hükümdar olduğunu iyi biliyordu: Aslan. Yelesi gün batımında kızıl bir taç gibi parlayan bu güçlü yaratık, ormanın kralıydı.

Bir gün, öğle sıcağında Aslan gölge bir akasya ağacının altında uyumaya hazırlanıyordu. Tam gözleri kapanmak üzereyken, minik patilerinin hafif tıkırtısıyla bir fare geldi. Fare aceleyle yiyecek arıyor, ne tarafa gittiğini bile fark etmiyordu. Koşarken yanlışlıkla Aslan’ın dev patisinin üzerinden geçti. Aslan ani bir kükremeyle gözlerini açtı, koca pençesiyle fareyi yakaladı.

— Seni yakaladım, küçük hırsız! diye gürledi.
Fare titreyerek:
— B… beni affedin, yüce kral. Sizi rahatsız etmek istememiştim.
Aslan, gözlerini kısarak:
— Seni bırakmam için bana bir neden söyle.
Fare derin bir nefes aldı:
— Belki bir gün size yardım edebilirim.

Aslan, gök gürültüsü gibi bir kahkaha attı:
— Sen mi bana yardım edeceksin? Ben ormanın en güçlü hayvanıyım! Ama sözünü tutup tutamayacağını görmek isterim. Git bakalım, küçük dost.

Böylece Aslan pençesini kaldırdı ve fare, sevinçle ormanın derinliklerine kaçtı.

Günler geçti. Orman yine sakindi ama bir sabah, yere ağır ayak sesleri yayıldı. Avcılar ormana girmişti. Sessizce, ince ve dayanıklı iplerden örülmüş büyük bir ağ kurmuşlardı. Aslan farkında olmadan avını kovalarken bu tuzağın içine girdi. Ağ bir anda üzerine kapanınca yere düştü. Tüm gücüyle debelendi, kükredi; sesi kilometrelerce uzağa ulaştı. Fakat düğümler o kadar sıkıydı ki, hiçbir pençe onları koparamadı.

Aslan, çaresizlik içinde homurdanırken çalıların arasından ince bir ses duydu:
— Korkmayın kralım, ben geldim!
Aslan başını çevirdiğinde, karşısında o küçük fareyi gördü.
— Sen… gerçekten geri döndün mü?
Fare gururla:
— Size yardım edeceğime söz vermiştim.

Fare, keskin dişleriyle ipleri kemirmeye başladı. Saatlerce durmadan çalıştı. Aslan, sabırla bekledi. Sonunda ağın en kalın düğümü de koptu ve Aslan özgürlüğüne kavuştu.

— Küçük dostum, dedi Aslan yumuşak bir sesle, gücümü küçümsemeyen az kişiden birisin. Beni kurtardın.
Fare gülümseyerek:
— Unutmayın, bazen en küçük dostlar en büyük yardımı yapar.

O günden sonra ikili ayrılmaz dost oldu. Aslan gücüyle, Fare ise zekâsıyla ormanı korudu. Bir defasında, avcılar tekrar geldiğinde Fare, tuzakların yerini keşfederek Aslan’a haber verdi. Başka bir gün, susuzluktan kavrulan hayvanlara gizli bir yeraltı kaynağını gösterdi. Aslan da her zaman onu korudu; hiçbir hayvan fareye zarar veremezdi.

Ormanın hayvanları artık şunu çok iyi biliyordu: “Kimin küçük, kimin büyük olduğuna bakma. Asıl önemli olan kalbinin cesareti ve dostluğunun gücüdür.”