Kasabanın en neşeli köşesinde, daracık sokakların kesiştiği pazar meydanında her hafta bir gösteri olurdu. Bu gösterilerin yıldızı, ince bıyıklı, uzun pelerinli, gözleri hep parlayan Sihirbaz Mikto’ydu. Mikto sadece numaralarıyla değil, yanından asla ayırmadığı siyah kadife şapkasıyla ünlüydü.

O şapka sıradan değildi. Dedesi, Mikto henüz küçücük bir çocukken ona bu şapkayı vermiş ve şöyle demişti:
— “Bu şapka seni hep şaşırtacak. Ama unutma, bazen sürprizler sandığından da büyük olabilir.”

Mikto yıllar boyunca bu şapkadan sayısız tavşan, güvercin, mendil, çiçek buketi çıkarmıştı. Seyirciler bu numaraları çok severdi, ama artık herkes ne geleceğini az çok tahmin ediyordu. Mikto ise gizliden gizliye “Keşke bir gün şapka kendi kendine bambaşka bir şeyler yapsa,” diye düşünüyordu.

O sabah, gösteri saatine daha birkaç saat varken Mikto odasında hazırlanıyordu. Şapka masanın üzerinde duruyordu. Pencereden hafif bir rüzgâr esti, şapka hafifçe sallandı. Mikto fark etmedi. Ama ikinci sallanışında, şapka koca bir “Hapşu!” diye hapşurdu.

Mikto yerinde zıpladı: “Sen… hapşırdın mı?”
Şapka, derin ve hafif boğuk bir sesle cevapladı: “Evet, biraz toz kaçtı içime.”

Mikto gülerek pelerininin yakasını düzeltti. “Sanırım fazla heyecanlandın, merak etme, birazdan sahnede yıldız olacaksın.” Ama şapka bu kez hafifçe titredi ve alttan garip bir fısıltı geldi:
— “Bugün farklı olacak… bekle ve gör.”

Gösteri saati geldiğinde salon tıklım tıklımdı. Çocuklar önde, büyükler arkada, herkes Mikto’nun ünlü tavşan numarasını bekliyordu. Mikto şapkasını masaya koydu, elini içine soktu ve… tavşan yerine sararmış, suratında gözleri ve ağzı olan bir patates çıkardı.

Patates, seyircilere el salladı: “Merhaba, burası neresi? Ben hep havuç görmeye alışığım, burası farklıymış.”
Seyirciler gülmeye başladı. Mikto şaşkın ama belli etmemeye çalıştı.

İkinci denemede şapkadan uçan gözlükler çıktı. Gözlükler havada dolaşarak seyircilerin yüzüne kondu ve herkese farklı sahneler gösterdi: birine gökyüzünde balıklar, birine çikolata yağmuru, birine dans eden filler… Çocuklar çığlık çığlığa kahkaha atıyordu.

Sonraki denemede şapkadan minik bir köprü çıktı. Köprü yere konar konmaz iki ucu arasında su belirdi ve içinden minik balıklar geçti. Balıklardan biri kafasını çıkarıp, “Burası çok gürültülü ama eğlenceli,” dedi.

Artık Mikto da kahkaha atıyordu. “Tamam, anlaşılan bugün klasik numaraları yapmıyoruz.” Şapka kendi kendine zıpladı, havada döndü ve bu kez dev bir kurabiye fırlattı. Kurabiye seyircilerin arasına yuvarlandı, herkes bir parça koparıp yedi. Bir çocuk, “Bu hayatımda yediğim en güzel kurabiye!” diye bağırdı.

Gösteri boyunca şapkadan şunlar çıktı: konuşan bir şemsiye, tek tekerlekli bisiklete binen bir salyangoz, balon şeklinde karpuz, kendi kendine dans eden ayakkabılar ve sahnede şarkı söyleyen üç kedi.

Tam gösteri bitecek sanılırken şapka bir kez daha titredi ve içinden minik bir Mikto çıktı. Minik Mikto, seyirciye el sallayıp, “Ben orijinalin yedeğiyim. Onun tatil yapması lazım,” dedi. Salon kahkahalara boğuldu.

Mikto, “Tamam şapka, yeterince şaşırttın,” dedi. Ama şapka “Daha yeni başlıyoruz!” diye bağırıp sahneden fırladı.

Pazar meydanına çıkar çıkmaz şapkadan garip şeyler yağmaya başladı: yürüyen sokak lambaları, şarkı söyleyen park bankları, dondurma yağdıran bulutlar, patates kızartması fırlatan toplar… Kasaba halkı önce panikledi ama sonra kahkahalarla eğlenmeye başladı.

Ancak işler biraz çığırından çıktı. Şapkadan çıkan dev bir tüy yelpaze tüm kasabayı gıdıklamaya başladı. İnsanlar gülmekten yerlere yattı, kediler miyavlamaktan yoruldu. Mikto, “Tamam! Dur artık!” diye bağırdı.

O sırada şapka son bir kez titredi ve içinden küçücük bir siyah şapka çıktı. Bu minik şapka dev şapkaya atladı ve onu kapattı. Her şey bir anda durdu. Dondurma yağmuru bitti, park bankları yerine oturdu, bulutlar dağıldı.

Kasaba halkı hâlâ gülerek birbirine bakıyordu. Mikto büyük şapkayı eline aldı, “Sanırım biraz dinlenmen lazım,” dedi. Şapka mırıldandı: “Ama eğlence çok güzeldi…”
Mikto gülümsedi: “Evet, ama bir dahaki sefere önce bana haber ver.”

O günden sonra kasaba ne zaman sıkılsa, Mikto’ya gider ve “Şapkayı biraz sallasan da eğlensek,” derdi. Ve herkes bilirdi ki, o şapkadan ne çıkacağı asla tahmin edilemezdi.