Ormanın en meraklı hayvanlarından biri minik tilki Miskin’di. Miskin turuncu tüylü, kocaman gözlüydü ama onu diğerlerinden ayıran çok özel bir şey vardı: konuşan bir kuyruğu! Kuyruğu sadece sallanmakla kalmaz, sürekli konuşur, yorum yapar, hatta planlar yapardı. Üstelik bazen Miskin’den bile çok konuşurdu. Bir sabah Miskin uykulu gözlerle yataktan kalktı, daha gözlerini açar açmaz kuyruğu söylenmeye başladı: “Of Miskin, yine geç kaldık! Güneş çoktan doğdu!” Miskin esnedi, “Ne var yani? Daha günün başı…” diye karşılık verdi ama kuyruğu inatla, “Planlarımız var! Bugün gölün öbür tarafına gitmeliyiz,” dedi. Miskin merakla sordu: “Nedenmiş o?” Kuyruk önemli bir sır verir gibi, “Dün gece rüyamda gölün içinde koca bir sandık gördüm. Sandık eşittir hazine!” diye açıkladı.

İkili ormana çıktı, yolda sincap Fındık’la karşılaştılar. Fındık gülerek, “Miskin, kuyruğun yine kendi kendine mi konuşuyor?” diye sordu. Kuyruk hemen atıldı: “Kendi kendime değil, seninle konuşuyorum! Ve evet, gölde hazine var.” Fındık başını salladı, “Gerçekten bulursanız bana da gösterin,” dedi. Göl kenarına geldiklerinde Miskin biraz tereddüt etti. “Kuyruk, göle girmek istemiyorum. Su soğuktur.” Kuyruk kararlıydı: “Ama hazine! Hem korkma, ben yön vereceğim.” Tam suya gireceklerdi ki kurbağa Tıpır önlerine çıktı. “Hey, bugün gölde yüzmek tehlikeli,” dedi. “Neden?” diye sordu Miskin. Tıpır kaşlarını çatıp, “Sabah büyük yılanbalığı buralarda dolaşıyordu,” dedi. Kuyruk hiç aldırmadı: “Miskin, boşver yılanbalığını, biz cesuruz!”

Miskin suya adım attı, kuyruğu sürekli komutlar veriyordu: “Sağa dön! Şimdi sola! Biraz dal!” Bir süre sonra gerçekten bir sandık gördüler. Miskin şaşkınlıkla, “İnanamıyorum, gerçekten varmış!” dedi. Kuyruk zaferle, “Ne dedim ben sana?!” diye bağırdı. Sandığı kıyıya çıkardılar, heyecanla açtılar. İçinden altın çıkmadı ama rengarenk parlak taşlar, eski oyuncaklar ve koca bir çikolata paketi çıktı. Kuyruk sevinçle zıpladı: “Tamam, belki altın değil ama çikolata altından daha değerli!”

Birkaç gün sonra Miskin, kuyruğunun ortadan kaybolduğunu fark etti. Panikle, “Kuyruk? Neredesin?” diye bağırdı. Uzaklardan tanıdık bir ses geldi: “Ben köy meydanına gittim! İnsanlar çok komik, bana selfie çekiyorlar!” Miskin koşarak gitti, kuyruğunu bir çamaşır ipine tırmanmaya çalışırken buldu. “Neden böyle şeyler yapıyorsun?” diye sordu. Kuyruk gururla, “Maceracı ruhum var!” diye cevap verdi.

Bir başka gün Miskin, kuyruğunu kontrol altında tutmak için köy pazarına götürdü. Ama kuyruğu sebze tezgâhında olay çıkardı: “Bu havuç çok havalı! O kabak bana göz kırptı! Şu patlıcanı al!” Tezgâh sahibi teyze şaşkınlıkla, “Evladım, kuyruğun bana sipariş mi veriyor?” diye sordu. Miskin mahcup bir gülümsemeyle, “Evet… biraz fazla sosyal,” dedi.

Bir akşamüstü ormana aç bir kartal geldi ve Miskin’i gözüne kestirdi. Miskin korkudan dona kaldı. O anda kuyruğu ileri atılıp kartala doğru sallandı: “Hey büyük kuş! Beni yakalamaya çalış!” Kartal kuyruğun peşine düşünce Miskin fırsatı değerlendirip hızla kaçtı. Sonra kuyruğunu yakalayıp sıkıca sarıldı: “Beni kurtardın!” Kuyruk gülerek, “Ne sandın? Ben sadece konuşkan değilim, aynı zamanda kahramanım!” dedi.

O günden sonra Miskin, kuyruğunu artık dert değil, macera ortağı olarak görmeye başladı. Kuyruğu da her gün yeni fikirlerle geliyordu. “Sana her gün macera garantisi veriyorum,” diyordu. Miskin ise gülerek, “Tamam, sen konuş, ben dinlerim,” diye cevap veriyordu. Ve gerçekten de, konuşan kuyruk sayesinde hayatları artık sıradan değil, her gün yeni bir hikâyeyle doluydu.