Sabahın ilk ışıkları, vadinin üzerinden ağır ağır yükselirken, ince sis tabakası taş evlerin çatılarını bir battaniye gibi örtüyordu. Gökyüzü turuncu ve altın tonlarında yanıyor, kuş sesleri, uzaklardan gelen dere şırıltısına karışıyordu. Vadi, yüzyıllardır kendi halinde, sakin bir yaşam sürmüştü. Fakat o sabah, her şey değişmek üzereydi.
Köyün meydanında, eski saat kulesinin gölgesinde Aras adında genç bir delikanlı, elinde yıpranmış bir parşömeni dikkatle inceliyordu. Parşömen, dedesinin sandığından çıkmış, kenarları zamandan sararmış, üzerinde garip semboller ve kıvrımlı çizgiler vardı. Köyde anlatılan efsanelere göre, bu harita Görünmez Şehir’e giden yolu gösteriyordu. Sadece sabah güneşiyle akşam gölgesinin buluştuğu an ortaya çıkan, sonra tekrar sislerin ardına saklanan bu şehir, altın değil, “unutulmuş sırlar” saklıyordu.
Aras’ın dedesi yıllar önce bu şehri aramış, geri dönememişti. Haritayı bulduğu an, Aras’ın içinde hem merak hem de bir borç duygusu oluşmuştu. Belki de dedesinin başaramadığını o başarabilirdi.
Köyün demircisi Tomas Usta, haritaya bakınca kaşlarını çattı:
— “Bu yol tehlikelerle doludur, Aras. Görünmez Şehir’e gidenlerin çoğu geri dönmedi. O şehir seni sınar.”
Aras kararlıydı:
— “Biliyorum, ama denemek zorundayım. Belki köyümüzün geleceği orada saklıdır.”
Yola çıkmadan önce sırt çantasına su matarası, pusula, biraz ekmek, babasından kalma çelik hançer ve dedesinin not defterini koydu. Yanında ise her zaman olduğu gibi sadık dostu, kurnaz tilki Karo vardı.
İlk durakları, köyün kuzeyinde uzanan Sisli Geçit oldu. Görüş neredeyse bir adım öteye gitmiyordu. Rüzgâr uğuldayarak dar patikalarda dolaşıyor, sisin içinde hayali gölgeler oluşuyordu. Birden sislerin arasından yaşlı bir kaplumbağa belirdi. Boynunda sallanan küçük cam şişenin içinde minik bir ışık vardı.
— “Görünmez Şehir’e mi gidiyorsun?” diye sordu derin bir sesle.
Aras şaşkınlıkla:
— “Evet… ama nereden bildin?”
— “Oraya gitmek isteyenler, gözlerindeki kararlılıkla kendini belli eder,” dedi kaplumbağa. “Ama unutma, şehrin kapısını cesaret değil, doğru sorular açar.”
Kaplumbağadan aldığı ilk ipucu, haritadaki sembollerin aslında yıldız haritası olduğu yönündeydi. Gece olduğunda Aras, gökyüzünü dikkatle izleyerek yönünü buldu.
İkinci durak, yankılarıyla ünlü Yankı Mağaralarıydı. Girişte dev taş kapılar vardı; üzerlerine kurt, baykuş ve yılan figürleri işlenmişti. Taşın içinden yankılanan bir ses geldi:
— “İçeri girmek için korkularını söyle.”
Aras tereddüt etmeden cevapladı:
— “En büyük korkum, köyümün bana güvenip de geri dönmemem.”
Karo ekledi:
— “Benim korkum, Aras’ı kaybetmek.”
Taş kapılar gürültüyle açıldı.
Mağaranın derinliklerinde, ışık saçan kristaller tavanlardan sarkıyor, yer altı göletlerine yansıyordu. Ortada dönen taş bir küre vardı; üzerindeki semboller, haritanın eksik parçalarını tamamlıyordu. Fakat küreyi almak isteyenin yolunu devasa bir yılan kesti.
— “Ne arıyorsun şehirde?” diye sordu yılan.
Aras gözlerini kırpmadan:
— “Güç ya da altın değil. Halkım için umut arıyorum.”
Yılan başını eğdi, küreyi ona verdi.
Üçüncü gün, harita tamamlandığında, sislerin ardında parıldayan kuleleri gördüler. Aras kalbi hızla atarak koştu, Karo arkasından seslendi:
— “Hadi! Kaybolmadan yetişelim!”
Şehrin kapısı sessizce açıldı. Bu kez sokaklar canlıydı; beyaz pelerinli insanlar, gökyüzünde süzülen ışık kuşları, taş köprülerin altında parlayan sular… Aras büyülenmiş gibi etrafa baktı. Meydanda dev bir çeşme vardı; başında, altın işlemeli bir elbise giymiş yaşlı bir kadın duruyordu.
— “Hoş geldin Aras. Babanın babasının yarım bıraktığı yolculuğu tamamladın. Ama son sınavın şimdi başlıyor,” dedi kadın.
Kadın, Aras’a üç kapı gösterdi: biri gümüş, biri obsidyen, biri de sade taştan yapılmıştı.
— “Birinde şehrin tüm bilgeliği, birinde tüm hazineleri, birinde ise sadece boş bir oda var. Seçimin, kim olduğunu gösterecek.”
Aras hiç düşünmeden taş kapıyı seçti. İçeri girdiğinde gerçekten boş bir oda vardı… ama ortasında duran küçük bir tohum dikkatini çekti. Kadın, arkasından girdi:
— “Bu, ‘Yaşam Tohumu’. Onu toprağa ektiğinde, susuz toprakları canlandırır. Hazineler kaybolur, bilgi unutulur… ama yaşam hep yeniden başlar.”
Aras tohumu aldı, kadına teşekkür etti. Şehir, sislerin arasında kaybolurken, o köyüne doğru yola çıktı. Tohumu köyün ortasına ekti. Bir hafta içinde filizlenen ağacın köklerinden berrak sular fışkırmaya başladı.
Köy halkı sevinç gözyaşları dökerken, Tomas Usta Aras’a yaklaştı:
— “Sen sadece dedenin yolculuğunu tamamlamadın, kendi hikâyeni de yazdın.”
O günden sonra Görünmez Şehir bir daha ortaya çıkmadı. Ama Aras biliyordu… bir gün tekrar çağrılırsa, o yola tereddüt etmeden çıkacaktı.
Hızlı Masal
HizliMasal.com olarak, size en güzel masalları paylaşmaktan gurur duyuyoruz.
© 2025. All rights reserved.
iletisim@hizlimasal.com