Kış, bu yıl beklenenden çok daha erken gelmişti. Dağların zirvelerini örten beyaz örtü, vadilere kadar inmiş, nehirlerin akışını dondurmuştu. Geceleri gökyüzünde kuzey ışıkları dans ediyor, renkli dalgalar gibi mor, yeşil ve mavi tonlar birbirine karışıyordu. Rüzgâr, keskin bir bıçak gibi yüzü kesiyor, ormandaki ağaçları gıcırdatıyordu. Bu soğuk, sıradan bir soğuk değildi; sanki dünyanın en eski, en karanlık kışlarından biri geri dönmüştü.
Köyün ortasındaki büyük ateşin başında, herkes sessizce toplanmıştı. Ateşin çıtırtısına eşlik eden tek şey, yaşlı bilge Aren’in sesi oldu:
— “Buz Devleri uyanmış… Bin yıldır uyuyan bu varlıklar, karanlık mağaralarından çıkıyor. Eğer onları durdurmazsak, güneş bir daha bu topraklara doğmayacak.”
Aren’in sözleri üzerine kalabalıkta fısıldaşmalar başladı. Kimse Buz Devleri’ni görmemişti ama efsaneleri dinlemişti: Gözleri donmuş göller gibi soğuk, adımlarıyla dağları titreten, her nefesinde kar fırtınası çıkaran dev yaratıklar…
Kalabalığın arasından genç bir adam öne çıktı: Eren. Güçlü omuzları, kararlı bakışları ve sırtında babasından kalan çelik kılıcıyla tanınırdı.
— “Eğer kimse gitmeyecekse, ben gideceğim,” dedi.
Yanında hemen en yakın dostu, hızlı ayaklı Tay adındaki gri kurt belirdi. Gözleri parlak, tüyleri kışın karı kadar beyazdı.
Aren başını salladı:
— “Buz Devleri’ne tek başına gidemezsin. Yolun kuzeyinde, Donmuş Geçit’i geçmek zorundasın. Orada, kış ruhunun seni sınaması gerek.”
Eren, kılıcını kuşanıp yola çıktı. İlk gün, kar fırtınalarıyla boğuştu; ikinci gün, buzdan oluşmuş derin vadilerden geçti. Donmuş Geçit’e vardığında, havada ağır bir sessizlik vardı. Ormanın ortasında, buzdan yapılmış bir tahtta oturan uzun boylu, pelerinli bir figür belirdi. Yüzü görünmüyordu, ama sesi gök gürültüsü gibiydi:
— “Buz Devleri’ne ulaşmak için önce kalbindeki en büyük yükten kurtulmalısın.”
Eren, nefesini tuttu. Aklına, yıllar önce babasını kaybettiği o kış günü geldi. Kışın acısını düşman bellemişti. Ama şimdi anladı ki, kış bir düşman değil, bir sınavdı. Bu farkındalıkla başını eğdi. Kış ruhu elini kaldırdı; fırtına dindi, yol açıldı.
Üç gün sonra, Eren ve Tay, Buz Devleri’nin vadisine ulaştı. Vadinin ortasında, gökyüzüne kadar uzanan buzdan kuleler vardı. Her kulede, kocaman, mavi tenli devler nöbet tutuyordu. Adımlarının sesi bile yerin altından yankılanıyordu.
Eren, planını Tay’a fısıldadı:
— “Onların kalbini hedef almalıyız. Ama kalpleri göğüslerinde değil… buzdan kulelerinin içinde saklı.”
Gece çöktüğünde, kuzey ışıklarının altında gölgeler arasında ilerlediler. Eren, ilk kuleye tırmandı, kılıcını çekti. Kuledeki dev, onu fark ettiğinde gürledi:
— “Kim benim uykumu bozmaya cüret eder?”
Eren kılıcını buz kalbine sapladı. Kalp kırıldığında dev, bir anda eriyip kar tanelerine dönüştü.
Ama gürültü diğer devleri uyandırmıştı. Vadinin dört bir yanında kükremeler yükseldi. Eren ve Tay, kuleler arasında koşuyor, her buz kalbini yok ediyor, devlerin gücünü azaltıyordu. Son kuleye ulaştıklarında, en büyük Buz Devi, “Fırtına Kral” önlerini kesti.
Boyu, dağın yarısı kadar olan bu dev, elini kaldırıp fırtınalar çağırdı. Kar, buz, rüzgâr… hepsi bir arada Eren’i savuruyordu. Tay, devin dikkatini çekmek için uludu, Eren ise tüm gücünü toplayıp ileri atıldı. Kılıcını devin göğsünden değil, buzdan zeminin tam ortasına sapladı. Zemin çatladı, devin altındaki buz kırıldı. Fırtına Kral, sonsuz karanlığa düşerken, kışın uğultusu sustu.
Güneş ufukta belirdi. Eren, yorgun ama gururlu bir şekilde köyüne döndü. Aren onu görünce, gülümseyerek dedi ki:
— “Sen sadece devleri yenmedin, kışın gölgesini de kalbinden kaldırdın.”
O günden sonra, köyde “Buz Devleri’nin Son Kışı” diye anılan bu macera, nesiller boyunca anlatıldı. Ve Eren, bir daha hiçbir kıştan korkmadı.
Hızlı Masal
HizliMasal.com olarak, size en güzel masalları paylaşmaktan gurur duyuyoruz.
© 2025. All rights reserved.
iletisim@hizlimasal.com