Kasabanın üzerinden kara bulutlar geçiyordu. Rüzgâr, eski taş binaların çatılarında uğulduyor, kütüphanenin sivri çatısındaki paslı rüzgâr gülü hızla dönüyordu. Yağmur henüz başlamamıştı ama hava, yaklaşan bir fırtınanın sessizliğiyle ağırlaşmıştı.
Zaman Kütüphanesi’nin içinde, rafların arasında sadece ayak sesleri yankılanıyordu. On iki yaşındaki Deniz, Kepir adındaki gözlüklü baykuş arkadaşıyla, alt raflarda yeni keşfettikleri bir bölümde dolaşıyordu. Bu bölüm, normalde kilitliydi; ama o gün, kapının üzerinde asılı duran altın anahtar hafifçe sallanmış ve kilit kendi kendine açılmıştı.
Raflar sıra dışı kitaplarla doluydu: siyah deri kaplı, üzerinde hiçbir yazı olmayan ciltler… Deniz, tozlu bir raftan rastgele bir tanesini çektiğinde, aniden ortalık karardı. Tüm kütüphane sessizleşti, sadece kalbinin sesi duyuluyordu.
Kitabın kapağı, kendi kendine açıldı. Sayfalar birer birer çevrilirken, içeriden siyah dumanlar yükseldi. Kepir panikle bağırdı:
— “Deniz! O kitabı kapat! Bu… Lanetli Kitap!”
Ama çok geçti. Duman, kütüphanenin ortasında dönerek insan biçimli bir gölgeye dönüştü. Gölge, yankılı bir sesle konuştu:
— “Bin yıl boyunca bu sayfalara hapsedildim. Artık özgürüm… ve hikâyelerin zamanı bitecek.”
Raflardaki kitaplar titremeye, sayfalar koparak havaya savrulmaya başladı. Deniz, korkusuna rağmen bir adım öne çıktı:
— “Bunu durdurmam lazım. Nasıl yapacağım?”
Kepir, hızla uçup eski bir rafa kondu:
— “Lanetli Kitap, yalnızca ‘Kader Saati’ yeniden çevrilirse mühürlenebilir. Ama saat, hikâye diyarlarının en karanlık yerinde.”
Deniz, altın anahtarı eline aldı. Bir an tereddüt etti, sonra çevirdi. Etraf yine dönmeye başladı ve gözlerini açtığında, kendini simsiyah gökyüzünün altında buldu. Ay yoktu, yıldız yoktu; sadece uzaklarda devasa bir kule parlıyordu.
Kuleye giden yol, kırık taş köprüler, sisli nehirler ve fısıldayan ormanlardan geçiyordu. Ağaçlar, Deniz’in ismini çağırıyor, onu geri döndürmeye çalışıyordu. Ama o, adımlarını hızlandırdı.
Kulenin kapısına vardığında, kapıyı dev bir zincirle kapatmış üç başlı taş bir yaratık bekliyordu. Her baş farklı bir sesle konuşuyordu:
— “Geçmek istiyorsan, bize gerçek ismini söyle.”
Deniz düşündü. Belki kendi ismi değil… Kütüphane ona “Hikâye Bekçisi” demişti.
— “Ben… Hikâye Bekçisi.”
Zincirler çözüldü, kapı ağır ağır açıldı.
İçeride, dev bir salonun ortasında “Kader Saati” duruyordu. Tam ona ulaşacakken, Lanetli Kitap’ın gölgesi belirip Deniz’in önüne geçti.
— “Beni tekrar zincire vuramazsın!”
Deniz, altın anahtarı cebinden çıkarıp saatin merkezine yerleştirdi. Saati çevirmesiyle birlikte bütün kule, altın bir ışıkla doldu.
Gölge haykırarak geri çekildi, sayfalarına doğru çekilmeye başladı. Deniz son gücüyle kitabı kapattı. Kule titredi, sonra sessizlik…
Bir anda Deniz kendini kütüphanede buldu. Raflar yerindeydi, ışık normaldi. Kepir gülümseyerek kondu:
— “Artık sadece kayıp sayfaların değil, bütün hikâyelerin koruyucususun.”
O günden sonra Deniz biliyordu ki, her kitap bir kapı, her kapı da yeni bir savaş olabilirdi. Ve o, bu savaşlara hazırdı.
Hızlı Masal
HizliMasal.com olarak, size en güzel masalları paylaşmaktan gurur duyuyoruz.
© 2025. All rights reserved.
iletisim@hizlimasal.com